İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nın ev sahipliğinde düzenlenen IV. Cerrahpaşa Pediatri Günleri’nin bu yılki teması “Sürdürülebilir Dünya ve Çocuk” oldu. Kongrede bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda çevre sorunlarının çocuk sağlığı üzerine etki ve çözüm yolları ele alındı. Çevre kirliliği, deprem-sel gibi doğal afetlerin yarattığı sorunlar diğer konuydu. Devamında aşı karşıtlığı, pediatride tanı ve tedavideki güncel yaklaşımlar ele alındı.
IV. Cerrahpaşa Pediatri Günleri Kongre Başkanı, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Çiğdem Aktuğlu Zeybek ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, aşı karşıtlığının giderek artmasına dikkat çekerek, bu konuda Sağlık Bakanlığının yakın zamanda hayata geçireceği projeler olduğunu söylediler. “Bu yılki kongremizde yalnızca akademik bilgi paylaşımını hedeflemiyoruz. Aynı zamanda çocuklarımızın sağlıklı bir çevrede büyümelerini sağlamak için somut adımlar atmayı hedefliyoruz. “Pediatri Hala Sürdürülebilir mi?” oturumu mesela, çok önemli. Mesleğimizin karşı karşıya olduğu zorlukları ve bu zorlukların üstesinden nasıl gelinebileceğini tartışacağız.” dediler. Devamında tüm oturumlar hakkında bilgiler verdiler.
Organik gerçekten organik mi? Besinlerde ve toprakta büyük tehlike
Cerrahpaşa Tıp F. Çocuk Beslenme ve Metabolizma BD öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Kıykım söz aldı. “Besinlerdeki Pestisit ve Ağır Metallerin Nörobilişsel Fonksiyonlar Üzerine Etkisi” konuşma başlığıydı. Modern tarım ve sanayileşmenin çocuk sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini anlattı.
Dr. Kıykım, gebelik ve çocukluk dönemindeki düşük dozda toksin maruziyetlerinin uzun vadeli etkilerini açıkladı. “Dünyanın değişmesi ve sanayileşmesi, modern hayatın yanında bazı problemleri beraberinde getirdi. Özellikle petrol ürünlerinin kullanımı arttı, çelik ve metal işçiliğiyle birleşti. Dünya daha öncesinde olmayan bir ağır metal yükü altına girdi. Hava, toprak ve su kirlendi. İkinci dünya savaşının arkasından hızla artan dünya nüfusu besin teminini hızlandırma çalışmalarına neden oldu. Yeşil devrim olarak adlandırılan tarım hamlesi gerçekleşti. Daha yüksek verim elde edilen tohumlar ve modern tarım yöntemleri kullanılmaya başlandı. Yüksek verimli tohumlar normal tohumlara göre aha hızlı büyüyordu. Ancak büyüme için toprağın minerallerini kullanıyor ve toprağı fakirleştiriyordu. Bu nedenle gübrelerin kullanımı, hasatı korumak için pestisit kullanımı arttı. Modern tarım aletlerinin de kullanıma girmesiyle toprağın pestisit ve petrol ürünleri ile kirlenmesi arttı.”
Hem ağır metaller hem de pestisitler nörotoksik bileşenler olarak kabul edilmeye başlanmıştır
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kıykım sonrasında devam etti. “Su ve toprak ağır metaller, pestisitler ve petrol ürünleriyle kirlendi. Besinlerde de benzer bir kirlilik ortaya çıktı. Doğal olarak besinlerdeki bu toksik maddelerin insan sağlığı üzerine etkileri araştırılmaya başlandı. Tıp dünyası yıllardır ağır metal ve pestisit zehirlenme vakalarını görmekte ve klinik bulgularını tanımlayabilmektedir. Ancak asıl soru düşük dozlarda uzun süre bu toksinlere maruz kalındığında hangi bulguların ortaya çıktığıdır. Yıllar içerisinde yapılan araştırmalar sonucu hem ağır metaller hem de pestisitler nörotoksik bileşenler olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Birçok durumda gebelikte annenin maruz kaldığı nörotoksin bebeğin bilişsel gelişimini etkiliyor. Erken çocukluk döneminde çok da yüksek oranda olmasa da maruziyetin, çocukların bilişsel fonksiyonlarını bozabildiği bilinmektedir. Ayrıca düşük Iq, okul başarısında düşme, dikkat eksikliği, hafıza bozukluklarına ve hatta davranış bozukluğuna da yol açabileceği bilinmektedir.”
Dr. Kıykım, devamında kısa açıklamayla sözlerini sonlandırdı. “Dünya üzerinde en sık zehirlenmeye yol açan ağır metal arseniktir. Bilişsel fonksiyonları etkileyen diğer ağır metaller ise cıva ve kurşundur. Pestisitler içerisinde ise en sık organofosfatların akut ve kronik toksisitesi görülmektedir. Arsenik, civa, kurşun ve organofosfatlar akut ve kronik nörotoksisitenin en sık nedenleridir. En tehlikeli nörotoksinler olarak kabul edilmektedirler.”
Değişen dünyanın yeni enfeksiyon tehditleri
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Bilim Dalı öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatma Deniz Aygün açıklamarda bulundu. Aygün, “Değişen Dünyanın Yeni Enfeksiyon Tehditleri” başlıklı sunumunu anlattı. İklim değişikliği ve çevresel faktörlerin yeni enfeksiyon hastalıklarının yayılmasındaki rolünü ve halk sağlığı üzerindeki sonuçlarını açıkladı.
Aygün, “Tüm dünya, yakın zamanda COVID-19 pandemisi ile yeni enfeksiyon tehditlerinden birini maalesef çok yıkıcı bir şekilde deneyimlemiştir. Bu enfeksiyonlar, genel olarak dünya literatüründe ’emerging infections’ (yeni ortaya çıkan enfeksiyonlar) terimi ile isimlendirilmektedir. Emerging infections son on yıllık dönemde yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar, yeniden ortaya çıkan ve salgınlara neden olan bulaşıcı hastalıklar, eski hastalıkların yeni bulaşıcı hastalıklar olarak sınıflandırılması ve yeni ortaya çıkan antimikrobiyal direnç şeklinde sınıflandırılabilir.
İklim, hava koşulları ve ekosistemde değişim yeni enfeksiyonların gelişimine neden olan önemli faktörlerdir. İklim ve hava koşulları hastalık etkenlerinin yayılmasını genellikle sınırlandırmaktadır. Ne yazık ki karbon emisyonları dünyayı ısıttıkça artan sıcaklıklar, mevsimlerin uzaması, özellikle vektörlerin yani sivrisinekler, keneler, kuşlar gibi kanatlıların yaşam ve üreme döngülerinin uzamasına neden olmakta ve yayılma alanlarını etkilemektedir. Endemik olan yani belirli bir coğrafyada sınırlı olan enfeksiyon etkenleri yayılarak epidemik veya pandemik hale gelebilmektedir. İklim değişikliği, yağış miktarını ve dağılımını da değiştirebilir. Aşırı yağışlar sellere neden olarak su yoluyla bulaşan salgın hastalıkların artmasına veya lağım sularının dolaşıma karışması bağlı leptospiroz, tularemi gibi kemirici kaynakla olgulara neden olabilmektedir.” dedi.
Her türlü kitlesel yıkım ve şiddet halk sağlığı hizmetlerini olumsuz etkilemektedir
Dr. Fatma Deniz Aygün konuşmasını yaptığı açıklamayla bitirdi. “Toprak arazilerinin kullanımında değişim, ormanların tarıma ne yazık ki yer altı kaynaklara açılması da vektörlerin yaşam alanlarını değiştirerek Zika virüs, batı nil, sıtma, Lyme gibi hastalıkların yayılmalarını kolaylaştırmaktadır. Tüm bunlar yaşanırken mikro organizmalar da değişim ve adaptasyon göstermektedir. Çünkü bütün canlılar hayatta kalmak için çabalamaktadır. TB, HIV, gram negatif molarda gelişen dirençler tedavileri zorlaşmakta ve maliyetleri artırmaktadır. Bununla birlikte her türlü kitlesel yıkım ve şiddet halk sağlığı hizmetlerini olumsuz etkilemektedir. Yanı başımızda yaşanan savaş, terör, sivil kargaşa nedeniyle aşılara ulaşım zorlaşmıştır. Toplumsal bağışıklığın azalmış ve eredike edilmeye çalışılan polio gibi hastalıklar görülmüştür. Covid-19 pandemisinde kapanmalar ve aşıların yapılamaması normalde %95’in üzerinde olması gereken toplum bağışıklığını düşürmüştür. Bunun neticesinde kızamık, boğmaca salgınları bazı bölgelerde polio hatta difteri olguları görülmüştür.” dedi.
Hava kirliliği ve elektronik sigara astım ve KOAH’ı tetikliyor
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıları Bilim Dalı öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Ayzıt Kılınç Sakallı: “Astım ve Solunum Sağlığı Üzerindeki Yeni Tehditler” konuşmasında, hava kirliliği ve elektronik sigara gibi modern tehditlerin çocukların solunum sağlığı üzerindeki etkilerini ve alınması gerekenleri anlattı. Sakallı, “Hava kirliliği, günümüzde yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda çocuklarımızın sağlıklı bir geleceğe adım atma hakkını tehdit eden en büyük krizlerden biridir. Partikül Madde (PM2.5, PM10) ve ozon gibi iç ve dış ortam kirleticileri, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde astım ve solunum yolu hastalıklarının hızla artmasına yol açmaktadır.
Bunun yanı sıra, elektronik sigara ve ısıtılmış tütün ürünleri gibi yeni nesil tehditler, özellikle gençler arasında yaygınlaşarak solunum sağlığını ciddi şekilde tehlikeye atmaktadır. Hava kirliliğini önlemek ve solunum sağlığını korumak için yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması, fosil yakıt kullanımının azaltılması ve sürdürülebilir şehir planlamalarının uygulanması artık bir zorunluluktur. Bu çözümler, yalnızca hava kirliliğini azaltmakla kalmaz, çocuklarımızın temiz bir çevrede sağlıklı bir geleceğe ulaşmasını da mümkün kılar. Hava kirliliğiyle mücadele, gelecek nesillerin sağlığı için hepimizin ortak sorumluluğudur. Yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji çözümleriyle temiz bir dünya yaratabiliriz. Kararlılık ve iş birliğiyle bu hedefe ulaşmak elimizde!” dedi.
Yorum yaz
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.