ANNE BEBEK SAĞLIĞIÇOCUK SAĞLIĞIFARKINDALIKÖNE ÇIKAN HABERLER

Prof. Dr. Ömer Faruk Beşer: “Besin alerjilerinde tedavi yaklaşımları!”

İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Ömer Faruk Beşer, Fikir Liderleri okurları için anlattı: "Besin Alerjilerinde Tedavi Yaklaşımları!.."
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ömer Faruk Beşer, Fikir Liderleri okurları için anlattı: “Besin Alerjilerinde Tedavi Yaklaşımları!..”

Son yıllarda besin alerjilerinin prevalansı giderek artmaktadır. Özellikle inek sütü alerjisi (İSPA), aile beyanlarına göre %1,2-17 oranında görülmekte, besin yükleme testi ile doğrulanan vakalarda ise bu oran %0-3 arasında değişiklik göstermektedir. Ailede alerjik hastalık öyküsü (genetik yatkınlık), disbiyozis, erken dönemde ilaç maruziyeti (antibiyotik ve proton pompa inhibitörleri gibi), çevresel etmenler ve sezaryenle doğum alerji yatkınlığını artıran faktörlerdendir.

Disbiyozis ve alerji ilişkisi

Doğum şekli sezaryen olan bebeklerde genellikle bağırsak mikrobiyotasında disbiyozis gözlemlenmektedir. Disbiyozis, yararlı mikrobiyal organizmaların kaybı (örneğin, bifidobakteriler) ve patojenik bakterilerin çoğalması ile karakterize edilir. Son dönemdeki çalışmalar, bebeklik döneminde bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizliğin, ilerleyen yaşlarda besin alerjisi, astım ve atopik dermatit gibi sağlık sorunlarıyla ilişkili olabileceğini göstermektedir.

İSPA’lı bebekler, anne sütüyle beslenen sağlıklı bebeklere kıyasla genellikle bozulmuş bir bağırsak mikrobiyotasına sahiptir. Bu durum, İSPA’lı bebeklerin enfeksiyonlara karşı daha duyarlı olmasına yol açmakta ve enfeksiyona yakalanma olasılıklarını dört kat artırmaktadır. Antibiyotik kullanımı, disbiyozisli bebeklerin zaten dengesiz olan bağırsak mikrobiyotasını daha da bozabilir ve bu durum, sonraki enfeksiyonlarla savaşma potansiyelini zayıflatabilir.

Non-IgE besin alerjileri: Besin proteinine bağlı proktokolit

Non-IgE aracılı besin alerjileri arasında en sık görülenlerden biri olan besin proteinine bağlı proktokolit, özellikle anne sütüyle beslenen bebeklerde sıkça (%60) rastlanan bu durumdur. Genellikle dışkıda mukus ve kan varlığı ile kendini gösterir. Semptomlar, büyük ölçüde besin alerjisi, özellikle de inek sütü proteinine bağlı alerji (İSPA) nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

Fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları

Bebeklerde infantil kolik, regürjitasyon ve kabızlık gibi fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları besin alerjileri ile ilişkilendirilebilir. Örneğin ağlama nöbetleri ile birlikte inek sütü protein alerjisi düşündüren ek semptomları olan bebeklerde, tanı sürecinde dikkatli olunmalıdır.

Tedavi yaklaşımları

Besin alerjilerinde anne sütü, ilk tercih olarak önerilirken, anne sütünün yokluğunda etkinliği kanıtlanmış formüllerin kullanılması gerekmektedir. Tedavi sürecinde, anne diyetinden süt ve süt ürünlerinin çıkarılması veya formül süt ile beslenen bebeklerde ilk basamak olarak ileri derece hidrolize formülaların (eHF) 2-4 hafta süreyle verilmesi önerilmektedir. Proktokolit, hafif besin proteinine bağlı enteropati (BPE) ve besin proteinine bağlı enterokolit sendromu (BPIES) gibi durumlarda genellikle birinci seçenek eHF olurken; ağır BPE, BPIES ve eosinofilik özofajit (EoE) vakalarında birinci seçenek aminoasit bazlı formülalardır. İleri derece hidrolize formülalara sinbiyotik eklenmesi, bebeklerde mikrobiyota dengesini sağlamada etkili bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.

Sinbiyotik formülaların avantajları

Sinbiyotik içeren ileri derece hidrolize formülalar, gastrointestinal ve atopik semptomlarda iyileşme sağlar. Bu formülalar, dışkı frekansı, dışkı kıvamı, günlük regürjitasyon sayısı ve huzursuzluk sıklığı gibi parametrelerde anlamlı iyileşmeler sunmaktadır. Güvenli ve iyi tolere edilen sinbiyotikli eHF, sağlıklı bebeklerde yeterli büyümeyi desteklemektedir. Ayrıca eHF’lerin diğer hipoalerjenik formülalara göre tad avantajları bulunmaktadır. Böylece bebeğin tedaviye uyumu yüksek olurken bakım verenlerin yaşam kalitesini artmakta ve sağlık hizmeti kullanımı azalmaktadır.

Son olarak tolerans gelişimine değinelim. İSPA’da tolerans gelişimi, bebeğin zamanla inek sütü proteinine karşı daha az duyarlı hale gelerek alerjik reaksiyon göstermesi halidir. Fakat non-IgE aracılı İSPA’da tolerans gelişimi birinci yaşta %72, üçüncü yaşta ise %100 oranında görülmektedir. Tolerans gelişimi, bebeklerin ve ailelerin sağlığı ve yaşam kalitesi için önemlidir. Bu nedenle de İSPA tedavisinde tolerans gelişimini sağlayacağı önerilen formülalar tedavide önceliklendirilebilir. eHF’ler diğer hipoalerjenik formülalara göre, sinbiyotikli eHF’ler ise sinbiyotiksizlere göre tolerans gelişimi açısından tercih edilebilir. ⭐️

 

Yorum yaz