FARKINDALIKFİKİR LİDERLERİ DERGİSİNADİR HASTALIKLARNÖROBİLİMÖNE ÇIKAN HABERLER

Doç. Dr. Rezzak Yılmaz: “Gizemli bağlantı: Gaucher ve Parkinson hastalığı!”

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji AD Parkinson ve Hareket Bozuklukları Ünitesi'nden Doç. Dr. Rezzak Yılmaz, Fikir Liderleri Dergisi okurları için yazdı: "Gizemli bağlantı: Gaucher ve Parkinson hastalığı!"
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı Parkinson ve Hareket Bozuklukları Ünitesi’nden Doç. Dr. Rezzak Yılmaz, Fikir Liderleri Dergisi okurları için yazdı: “Gizemli bağlantı: Gaucher ve Parkinson hastalığı!”

Tıbbi bilimlerdeki ilerlemeler, zaman zaman tamamen farklı gibi görünen hastalıklar arasında derin ve beklenmedik bağlantılar keşfetmemizi sağlar. Gaucher ve Parkinson hastalığı arasındaki ilişki, bu türden bir keşfin örneğidir. Nadir görülen bir pediatrik metabolizma hastalığı olan Gaucher hastalığı ile daha sık görülen nörodejeneratif bir nörolojik hastalık olan Parkinson hastalığı arasında genetik düzeyde şaşırtıcı bir ilişki bulunmaktadır. Bu makale, her iki hastalık arasındaki bu bağlantıyı detaylandırmaktadır.

Parkinson Hastalığının Tanımı ve Epidemiyolojisi

Parkinson hastalığı, dünya çapında milyonlarca bireyi etkileyen ve yaşla birlikte görülme sıklığı artan, ilerleyici bir nörodejeneratif bozukluktur. Genellikle hareketlerde yavaşlama, kaslarda katılık, ellerde titreme, yürüyüş ve postür problemleri ile karakterize bir hastalıktır. 60 yaş üzerindeki yetişkinler arasında en sık rastlanan nörodejeneratif hastalıklardan biri olan Parkinson hastalığının, 2040 yılına kadar yaklaşık 12 milyon insanı etkilemesi beklenmektedir. Erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla görülür; bu cinsiyet farklılığının nedeni tam olarak anlaşılamamış olmakla birlikte, hormonal farklılıklar ve çevresel faktörlerin etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu çevresel risk faktörleri arasında pestisitlere maruziyet, kafa travması geçmişi ve (Trikloetilen vb.) belirli çözücülere maruz kalmak yer alırken, koruyucu faktörler arasında kafein tüketimi, Akdeniz diyeti ve düzenli fiziksel aktivite bulunmaktadır. Hastalığın neden olduğu küresel sağlık yükü, toplumların yaşlanmasıyla birlikte önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecektir, bu nedenle hastalığın patofizyolojisi, tanı ve tedavisine yönelik araştırmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Gaucher Hastalığı ve Parkinson Hastalığı Arasındaki Bağ

Gaucher hastalığı ve Parkinson hastalığı arasındaki bağlantı, modern tıbbın en çarpıcı keşiflerinden biri olarak kabul edilir. İki hastalık arasındaki ilişkinin tarihçesi, 2000’li yılların başına, Gaucher hastalığı olan bireylerin ailelerinde Parkinson hastalığının beklenenden daha sık görüldüğünün keşfiyle başlar. Bu gözlemler, her iki hastalık arasında genetik bir bağlantı olabileceği hipotezini güçlendirir ve bilim insanlarını bu potansiyel ilişkiyi daha detaylı incelemeye yönlendirir.

Araştırmaların odak noktası, bir otozomal resesif hastalık olan Gaucher hastalığına neden olan GBA1 genindeki mutasyonlar olmuştur. GBA1 geni, bir lizozomal enzim olan glukoserebrozidaz enzimini kodlar. GBA1 genindeki homozigot mutasyonlar Gaucher hastalığına yol açarken Gaucher hastalığına yol açmayacak heterozigot mutasyonları Parkinon hastalığı için artmış risk oluşturur. Ülkemizde Ankara Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı ve Ankara Üniversitesi Nadir Hastalıklar Merkezi’nin ortaklaşa yürüttüğü bir çalışmada Parkinson olan bireylerin %13’ünde bir GBA1 varyantı tespit edilmiştir.

Parkinson Hastalığında Lizozomal Yolak Anormalliği

GBA1 gen mutasyonları ile ilişkili Parkinson hastalığı patofizyolojisi, özellikle lizozomal fonksiyon bozukluğu ve Parkinson hastalığının patolojisinde merkezi rol oynayan bir protein olan alfa-sinüklein metabolizmasındaki anormallikler üzerine kuruludur. Glukoserebrozidaz enzim aktivitesindeki azalma, lizozomal glukoserebrosid birikimine yol açar. Bu durum, lizozomların alfa-sinükleini etkili bir şekilde parçalamasını engeller, çünkü glukoserebrozidaz, alfa-sinükleinin lizozomlar içindeki normal parçalanmasında kritik bir role sahiptir. Nihayetinde alfa-sinüklein proteini agregasyonu, Parkinson hastalığında Lewy cisimcikleri adı verilen birikimlere, nöroinflamasyona ve hücre ölümüne ve yol açar ve bu da Parkinson hastalığının klinik semptomlarının ortaya çıkmasına neden olur.

Bu bilgiler ışığında, GBA1 gen mutasyonları ile ilişkili Parkinson hastalığı patofizyolojisi, lizozomal bozukluklar ve alfa-sinüklein metabolizmasındaki anormallikler arasındaki karmaşık etkileşim üzerine inşa edilmiştir. Bu etkileşim, hastalığın moleküler mekanizmalarını anlama ve potansiyel tedavi hedeflerini belirleme çabalarında önemli bir odak noktasıdır. Özellikle, glukoserebrozidaz aktivitesini artırma veya lizozomal fonksiyonları iyileştirme yönündeki terapötik stratejiler, Parkinson hastalığı tedavisinde umut verici yaklaşımlar olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşımlar, alfa-sinükleinin anormal birikiminin önlenmesine yardımcı olabilir ve böylece hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir veya semptomlarını hafifletebilir.

GBA1 Mutasyonu ve Parkinson Hastalığı: Klinik Farklılıklar

GBA1 ilişkili Parkinson hastalığı, GBA1 genindeki mutasyonlarla ilişkili Parkinson hastalığı vakalarını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu genetik varyant, Parkinson hastalığının klinik özelliklerinde önemli farklılıklar gösteren bir alt tipin oluşmasına neden olur. Bu hastalar, Parkinson hastalığının diğer formlarına kıyasla bazı özgün klinik özellikler sergiler, bu da hastalığın yönetimi ve tedavisinde özelleştirilmiş yaklaşımların gerekliliğini vurgular.

GBA1 ilişkili Parkinson hastalığının en dikkat çekici özelliği, hastalığın başlangıç yaşının genellikle daha erken olmasıdır. Çoğu vakada, semptomlar 50 yaşından önce başlar, bu da GBA1 ilişkili Parkinson hastalığını erken başlangıçlı Parkinson hastalığının önemli bir alt grubu yapar. Motor semptomlar açısından, bu hastalar tipik Parkinson hastalığı belirtileri gösterir ancak, GBA1 mutasyonu taşıyan bireylerde semptomların ilerleme hızı ve şiddeti, genetik olmayan Parkinson hastalığı vakalarına göre varyant tipine göre değişmekle birlikte daha hızlı seyredebilir. Ayrıca, bu hastalar, diğer Parkinson hastalığı vakalarına göre daha sık ve daha erken kognitif bozulma ve demans geliştirme eğilimindedir. Bu kognitif ve davranışsal semptomlar, hastalığın ilerlemesiyle artar ve hastaların yaşam kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Tüm bu özellikler, GBA1 ilişkili Parkinson hastalığının yönetimi ve tedavisinde özel stratejilerin geliştirilmesinin önemini vurgular.

GBA1 İlişkili Parkinson Hastalığında Yeni Tedavi Umutları

Klinik gidişatı daha kötü olabilse de GBA1 ilişkili Parkinson hastalığının tanımlanması hastalığın anlaşılması ve tedavi yaklaşımlarında yeni umutlar sunmuştur. Ana tedavi yöntemleri arasında, rekombinant glukoserebrozidaz enziminin hücrelere verilmesini ya da glukozilseramid ve glukosfingozin gibi substratların oluşumunun azaltılmasını hedefleyen enzim replasman ve substrat azaltma tedavileri bulunmaktadır. Devam eden çalışmalar, kan-beyin bariyerini aşabilecek yöntemler ve moleküler şaperonlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Özellikle ambroksol gibi moleküler şaperonlar, Faz-3 çalışmalarında olumlu sonuçlar vermiş ve hastalık modifikasyonunda umut vaat etmektedir. GBA1 ile ilişkili Parkinson hastalığı, hastalık modifiye edici tedaviler için en umut verici alt gruplardan biri olarak görülmekte ve kişiye özelleşmiş tedavi yaklaşımları için önemli bir adım teşkil etmektedir. Bu yaklaşımın gelecekteki klinik çalışmalara öncülük etmesi beklenmektedir.

Sonuç

Gaucher hastalığı ile Parkinson hastalığı arasındaki ilişki, nörodejeneratif hastalıkların anlaşılması ve tedavisinde yeni ufuklar açmıştır. GBA1 gen mutasyonlarının her iki hastalıkta da kritik roller oynadığının keşfi, genetik ve moleküler mekanizmaları temel alan bireyselleştirilmiş tedavi stratejilerine doğru önemli bir adımdır. Ayrıca, genetik tarama ve risk değerlendirmesinin, özellikle risk altındaki popülasyonlarda erken teşhis ve müdahale için daha yaygın bir uygulama haline gelmesi beklenmektedir. Gaucher ve Parkinson hastalıkları arasındaki bağlantıyı anlamak, sadece bu hastalıklara yönelik tedavilerin geliştirilmesine değil, aynı zamanda genetik olarak belirlenen nörodejeneratif hastalıkların daha geniş bir yelpazesine ışık tutacak temel bilgilerin elde edilmesine de katkıda bulunacaktır. Bu bilgiler, gelecek nesiller için nörodejeneratif hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde yeni kapılar açabilir, hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir ve hastalık yükünü azaltabilir. ⭐️

Yorum yaz