ANNE BEBEK SAĞLIĞIÇOCUK SAĞLIĞIFARKINDALIKFİKİR LİDERLERİ DERGİSİÖNE ÇIKAN HABERLERSOSYAL SORUMLULUKSTKUZMANLIK DERNEKLERİ

Prof. Dr. F. İlhan Tezcan: “Bağışıklık sisteminin doğuştan kusurları primer immün yetmezlikler!..”

Klinik İmmünoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. F. İlhan Tezcan, Fikir Liderleri Dergisi okurları için anlattı: "Bağışıklık sisteminin doğuştan kusurları primer immün yetmezlikler!.."
Klinik İmmünoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. F. İlhan Tezcan, Fikir Liderleri Dergisi okurları için anlattı: “Bağışıklık sisteminin doğuştan kusurları primer immün yetmezlikler!..”

İmmün sistem, gündelik deyişle bağışıklık sistemi, tüm vücuda dağılmış, bazı bölge ve organlarda özel organizasyon gösteren hücre ve moleküllerin oluşturduğu bir sistemdir. İmmün sistem hücrelerinin önemli bir kısmı hematopoietik kök hücreden köken almakta olup; kemik iliği ve timüste gelişimlerini tamamladıktan sonra periferik kana geçerek lenf nodülleri, dalak ve pek çok organda lokalize olarak, etkin fonksiyonlarını yerine getirmektedirler. Sağlıklı yaşam, sağlıklı çalışan bir immün sistemle mümkündür. Tüm bu sistemin doğuştan niceliksel ve/veya niteliksel eksikliklerine primer immün yetmezlikler (PİY), daha güncel ifade ile immün sistemin doğuştan hataları adı verilmektedir.

İmmün sisteme ait 450’den fazla hastalık tanımlanmıştır. Bu sayının 2000’in üzerine olacağı düşünülmektedir. Tüm PİY’ler içerisinde özel bir yeri olan ve tedavi edilmediği takdirde ilk 1-2 yaş içerisinde ölümcül seyreden ağır kombine immün yetmezlik (AKİY) hastalığı toplum içerisinde “Balon bebek” olarak bilinmektedir. Balon bebek terimi 1971 yılında ABD’de doğan David Vetter’den gelmektedir. O dönemde etkin bir tedavisi yapılana kadar enfeksiyonlardan korumak için bir balonun içinde yaşatılmaya başlandığı için balon bebek (Bubble boy) adını almıştır. Daha sonraki dönemde yine mikrop bulaşmaması için NASA’nın geliştirdiği, kendisini steril olarak koruyacak bir elbise içinde yaşamının belirli dönemlerinde muhafaza edilerek yaşatılmış, ablasından yapılan kemik iliği transplantasyonundan sonra aktarılmış olan EBV mikrobunun yol açtığı Burkitt lenfoma ile 1984’te kaybedilmiştir. Bu durum çeşitli belgesellere ve kitaplara konu olmuş ve toplumun immün sistem ve primer hastalıklarına dikkat çekmiştir. AKİY yönünden çeşitli ülkelerde yenidoğan tarama programı geliştirilmiş ve böylece enfeksiyon belirtileri ortaya çıkmadan hastaların tanı alma ve başarılı bir şekilde tedavi edilmelerinin önü açılmıştır. Ülkemizde bu hastalığın henüz ulusal tarama programına alınmamış olması üzüntü vericidir. Aslında 1952 yılında ilk antikor eksikliği vakası tanımlanmıştır. Böylece bağışıklık sisteminin çeşitli birincil eksikliklerinin olabileceği düşüncesi, tıp ortamında ağırlık kazanmış, yeni tedavi yöntemleri geliştirilmeye başlanmıştır. Ve izleyen yıllarda immün sistemin tanımlanan birincil hastalıklarının sayısı artmış, günümüzde 450’nin üzerine çıkmıştır.

Bu hastalıkların başlıca belirtileri; yineleyen solunum yolu ve bağırsak enfeksiyonları veya yakınmaları, fırsatçı mikroorganizmalarla ağır, yaşamı tehdit eden enfeksiyonlar, çeşitli romatizmal otoimmün hastalıklar (Romatoid artrit, Tip 1 diabetes mellitus, tiroidit, sistemik lupus eritematozus, otoimmün ensefalitler, vitiligo, alopesi), inflamatuar bağırsak hastalıkları (Ülseratif kolit, Crohn hastalığı) alerjik hastalıklar, ailevi Akdeniz ateşi gibi otoinflamatuar hastalıklar ve lenfomaları da içeren kanserler olarak belirtilebilir. İmmün sistemimizi oluşturan bileşenlerin niceliksel/niteliksel eksiklikleri bu hastalıklara neden olmaktadır. Doğuştan, genetik geçişli bu primer immün yetmezlikler, toplumumuzda akraba evliliklerinin sık olması nedeni ile batı toplumlarına göre daha sık saptanmaktadır. Ayrıca bağışıklık sistemimiz; ikincil nedenler sonucunda örneğin kemoterapi, steroid kullanımı, kronik başka hastalıklar, beslenme bozukluğu, protein kaybı ile zayıflamakta, bu duruma da sekonder immün yetmezlik adı verilmektedir.

Öncelikli olarak; bu hastalıklar açısından hem toplumda hem de tıp ortamında farkındalık yaratmak büyük önem taşımaktadır. Klinik İmmünoloji Derneği olarak her iki alanda da yoğun etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Bir ailede akrabalık olması, kardeş ölüm öyküsünün varlığı, genetik hastalıklar açısından dikkat çekici olmalıdır. Hastaların şikayetlerinin ayrıntılı bir şekilde kayıt altına alınması önemlidir. Enfeksiyonlarla başvuran hastalarda, otoimmün ve otoinflamatuar hastalıklarda, alerji ve bağırsakla ilgili yakınmalarda altta yatan bir primer immün yetmezlik hastalığı olasılığı her zaman düşünülmelidir. Bir araştırmamızda erişkin yaş grubunda PİY başlangıç belirtileri ile tanı konulması arasında ortalama 7,5 yıl gecikme olduğunu saptadık. Tanı gecikmesi hastalarımızın tedavi süreçlerini önemli düzeyde etkilemektedir. Bu hastalıklarda erken tanı, etkin tedavi ile yaşamın kurtulabileceği çok açıktır. PİY’den şüphelenmek önemli bir aşama olup; daha sonra laboratuvar incelemeleri olarak kan sayımları, akyuvarlar ve serumda immünoglobulin izotip ölçümleri, lenfosit alt grupları, organizmanın aşı yanıtlarının değerlendirilmesi, lenfosit gruplarının belirlenmesi ve immünolojik fonksiyon testlerinin yapılması planlanmalıdır. Günümüzde genetik çalışmalar, yeni nesil dizileme yöntemlerinin (NGS) uygulamaya girmesi ile ivme kazanmıştır. Bu sayede pek çok hastamız genetik tanı almakta ve kişiselleştirilmiş, hedefe yönelik, rasyonel tedavilere ulaşmaktadır. Bu durum tıpta çok önemli gelişmelere ışık tutmaktadır.

İmmün sistemde kritik öneme haiz bir molekülün saptanması pek çok hastalıkta tedavi açısından çok önemli tedavi açılımlarına neden olmaktadır. Bu hastalıkların önemli ve yaşamsal önem arz eden bir türü olan ağır kombine immün yetmezlik (AKİY, SCID) pediatrik aciller içerisinde yer almaktadır. Erken tanı ve enfeksiyonlar öncesi hematopoietik kök hücre transplantasyonu yapılması yaşam kurtarmakta, geç tanı alan olgularda prognoz kötü olmaktadır. Bu hastalığın (Ağır kombine immün yetmezlik, SCID) erken tanısında yeni doğanların topuk kanından TREC analizinin yapılması ile tarama programları geliştirilmiş ve tanı amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. ABD’de ulusal tarama programları ile daha önce 100.000 canlı doğumda 1 görüldüğü düşünülen AKİY’in 50.000 canlı doğumda 1 görüldüğü anlaşılmıştır. Ülkemizde Ankara ve Konya’da pilot çalışma olarak 20.000 canlı doğumda gerçekleştirilen topuk kanı-TREC analizinde 2 bebek AKİY tanısı almış ve erkenden uygun tedavi ile sağlıklarına kavuşmuştur. Topuk kanında TREC analizi yapılarak gerçekleştirilecek yenidoğan tarama programının on yıldır yaptığımız çalışma ve temaslara rağmen ulusal tarama programı içerisine alınmasını gerçekleştirememenin üzüntüsü içerisindeyiz. Ayrıca Klinik İmmünoloji Derneği’mizin gerçekleştirdiği primer immün yetmezlikler ulusal kayıt sisteminin kullanılmaya başladığını da bildirmekten sevinç duyduğumuzu belirtmek isterim. Böylece elde edilecek kayıt verileri, sağlık politikaları açısından da çok yararlı olacaktır.

Bu grup hastalıklar heterojen klinik özellikler göstermektedir. Bir uçta selektif IgA eksikliği gibi göreceli olarak daha iyi bir seyir gösteren, öbür uçta tedavi edilmediği takdirde ölümcül seyir gösteren ve yaşamın ilk iki yaşında kaybettiğimiz AKİY’li hastalar ve kombine immün yetmezlikler yer almaktadır. Hastalarımızın önemli bir kısmı antikor üretiminde eksiklik saptanan hastalar olup; bazı serilerde bu grup hastalar tüm hastaların %70’ini oluşturmaktadır. Bu hastalarda sağlıklı vericilerden elde edilen immünoglobülin preparatları, yerine koyma tedavisi olarak, 3-4 haftada bir yaşam boyu damardan veya cilt altından uygulanabilmektedir. Antibiyotik profilaksisi ve enfeksiyonların antibakteriyel, antiviral, antifungal ajanlarla tedavisi büyük önem taşımaktadır. Son yıllarda gen terapisi önem kazanmış ve çeşitli primer immün yetmezlik türlerinde klinikte başarı ile uygulanmaktadır. Yine çeşitli akıllı moleküller, antikorlar ve özel hücreler tedavide uygulamaya girmiştir. Üretilen eksik enzimler tedavide kullanılmakta ve önemli bir açığı kapatmaktadır. Örnek olarak rekombinant teknoloji ile üretilen ADA enzimi gösterilebilir. Bu enzim hematopoietik kök hücre ve gen tedavisi hazırlıkları yapılırken köprü tedavi olarak başarıyla uygulanmaktadır. Günümüzde kişiselleştirilmiş, hedefe yönelik ve rasyonel tedaviler primer immün yetmezlik hastalarında gündemde bulunmaktadır.

Erken tanı, etkin tedavi hayat kurtarıcıdır. Eğer ağır enfeksiyonlar oluşmadan, organ ve doku zedelenmeleri gelişmeden tanı konulabilirse; hastalarımızın hayatları kurtulmakta ve yaşamlarını çok az sorunla kaliteli bir şekilde sürdürmektedirler. Özellikle antikor eksikliğinin ön planda olduğu PİY türlerinde immünoglobülin yerine koyma tedavisi çok etkin olmaktadır. Günümüzde immünoglobulin uygulamalarının subkütan formlarının geliştirilmesi, evde tedavi yöntemlerini olanaklı kılmıştır. Bu şekilde hastaneye gitmeden, iş ve okul gün kaybı olmadan tedavinin devam etmesi mümkün olmakta, kaliteli bir yaşam sürdürülebilmektedir. Erişkin yaşa ulaşan veya yetişkin yaşta tanı alan hastalarımız günlük aktivitelerini sağlıklı bir şekilde sürdürmekte, üretken yaşamın parçası olmaktadırlar. Daha ağır klinikle tanı alan ve hematopoietik kök hücre tedavisi sorunsuz bir şekilde gerçekleştirilen hastalarımız sağlıklarına kavuşmakta ve normal, sağlıklı yaşamlarını sürdürerek iş yaşamında yerlerini almakta, mesleklerini icra etmektedirler.

Özellikle tekrarlayan, ağır seyirli, komplikasyonlu ve fırsatçı ajanlarla oluşmuş enfeksiyonlar PİY açısından mutlaka değerlendirilmelidir. Ayrıca otoimmün, otoinflamatuar hastalıklarla ilişkili belirtileri olan hastalar, ağır alerjik bulguları olanlar ve malignansiler özellikle lenfolar PİY’ler açısından araştırılmalıdır. Akraba evliliği oranının yüksek olduğu ülkemizde bu hastalıklar batı toplumlarına göre daha sık saptanmaktadır. Akraba evlilikleri, genetik herediter hastalıklar açısından risk oluşturmakta olup; toplumun bu yönden bilgilendirilmesi önem taşımaktadır.

İmmün sitemin ve hastalıklarının önemi geçirdiğimiz pandemi sürecinde çok daha iyi anlaşılmıştır. Antiviral immünitenin yaşamımızdaki rolü ve temel mekanizmaların anlaşılmasının önemi, bu süreçte çeşitli yönleri ile tekrar karşımıza çıkmış ve rasyonel tedaviler, aşı uygulamaları bilimin ışığında geliştirilme olanağı bulmuştur.

Nadir hastalıklar toplumda göreceli olarak daha az sıklıkta görülen hastalıklardır. Ancak dünyada 350 milyondan fazla hasta, bu grup içinde yer almaktadır. Bu hastaların çoğu çocukluk yaş grubundadır. Nadir hastalıklar hem toplumda hem de sağlık otoriteleri tarafından özel önem verilmesi gereken hastalık topluluğudur. Nadir hastalığı olan bireyler tüm toplumun desteği ile refah içinde ve yüksek yaşam kalitesi ile yaşamlarını sürdürmeli, tıp ortamı ve sağlık otoritesi gerekli tüm gereksinimleri için seferber olmalıdır. ⭐️

Yorum yaz