İlaç ve sağlık sektörü yayıncılığında önemli bir boşluğu dolduran ve bu alanda çok kısa bir sürede kendisine hatırı sayılır bir yer edinen Fikir Liderleri Dergisi’nin Ocak sayısı yayımlandı. Ana dosya konusu “Sağlık ve İlaç Sektörünün Geleceği” olan yeni sayıda, sağlık dışında önemli kurumların yöneticileri, global tüketici sağlığı, güzellik ve sağlık teknolojileri firmalarının üst düzey yöneticileri ve akademisyenlerin yanında Türkiye’de faaliyetleri olan ulusal ve global ilaç firmalarının üst düzey yöneticileri yer aldı.
Özgün içerik ve grafik tasarımının yanı sıra her sayısında ele aldığı konuları hem akademiden hem de endüstriden, alanının en etkin isimleriyle sayfalarına taşımasıyla ve konuları derinlemesine, çok yönlü ele almasıyla dikkat çeken Fikir Liderleri Dergisi, yeni sayısında Abdi İbrahim Solunum Bölüm Direktörü Ömür Salman’ın farklı perspektiften sürdürülebilirlik üzerine yazdığı değerlendirmeye yer verdi. Yazıyı siz değerli okurumuzla aynen paylaşıyoruz:
Farklı Perspektiften Sürdürülebilirlik
“İlaç endüstrisi, özellikle son yüz yılda geliştirdiği inovasyonları ile evrensel sağlığın ve dolayısıyla refahın temelini oluşturduğundan, toplum için değer yaratmak üzere benzersiz bir konuma sahiptir.”
Belki de son yıllarda en çok duyduğumuz ve üzerine çok fazla anlam yüklediğimiz kelimelerden birisi sürdürülebilirlik. Sürdürülebilir olma, yani devamlılığının olması ya da aslında biraz daha detaylı baktığımızda sadece hayatın sürmesi değil aynı zamanda kaynakların tükenmeden, sonraki kuşaklara aktarılabilmesi. Benim bu kelimeyi duyduğumda ilk aklıma gelenler bunlar oluyor. Google araması yaptığımızda da 40 saniyede çıkan 113 milyon sonuçtan ilk sayfada olup göze çarpan bazı tanımları da şöyle; sürdürülebilirlik, insanların dünya üzerinde uzun süre güvenli bir şekilde bir arada var olabilme yetenekleriyle geniş ölçüde ilgili olan toplumsal bir hedeftir. En sık alıntılanan tanım BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’ndan geliyor: “Sürdürülebilirlik, ekonomik büyüme, çevresel bakım ve sosyal refah arasında bir denge sağlarken, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılamaktır.”
GEÇMİŞTE
Yaşı bana yakın olanlar hatırlayacaktır, ilkokulda yerli malları haftası kutlardık. O zamanlar tabi işin eğlencesinde evden getirdiğimiz yerli yemiş ya da yiyeceklerin sınıfta diğer arkadaşlar ile paylaşılması ve tüketilmesi gibi algılardık bu haftayı ve yapılan etkinlikleri. Ancak bu günden geriye dönüp baktığımızda aslında o yapılan anlamlı bilinçlendirme aktiviteleri, iyiden iyiye ithalatın azaltılması, dolayısıyla yerel kaynakların tüketilmesi, gereğinden fazla üretim ve global çapta lojistiğin düşürülmesi ve dolaylı olarak da insanoğlunun karbon ayak izinin aslında azaltılmaya çalışılması içinmiş. Ayrıca dolaylı yoldan yerel üreticilerin desteklenmesi ve onların da köylerde hayatlarını sürdürebilmeleri ve bu sayede büyük şehirlere göçün önlenmesi ve şehirlerin de nüfus patlaması yaşamadan sürdürülebilir olmaları… Tabi bundan kabaca 40 sene öncesinden bahsediyoruz. Bu 40 yılda düşündüğümüzde aslında ne kadar çok şey değişti dünyamızda.
Geçen gün bir yerde okumuştum; 20 sene önce aşağıdakilerden hiçbirisi yoktu hayatımızda; YouTube, Instagram, Twitter, TikTok, Gmail, Netflix, Whatsapp, Messenger, Google Maps, IPhone, Facebook, Android, Bitcoin, Tesla, IPad, Chrome, Zoom, Skype, Amazon Prime, Slack, Reddit, Etsy, Snapchat, LinkedIn, Pinterest, Spotify, Airbnb, Uber. Şimdi hiçbirimiz bu listedekilerin bir çoğunun olmadığını nerdeyse düşünemeyiz bile.
Peki sürdürülebilirlik neden günümüzün konusu? Aslında cevabı basit, hızlı artan nüfus ve kaynaklarımızın sınırsız olmaması.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Tıpta ve teknolojide son 50 yılda yaşanan olağanüstü hızlı yeniliklerin insanoğlunun ortalama yaşam süresini uzatması ve 2. Dünya Savaşı’ndan günümüze neredeyse 80 yıldır büyük nüfus değişikliklerine sebep olan küresel savaşların yaşanmaması sonucu bugün dünya nüfusu 8 milyara yaklaştı. Sadece 20. yüzyılda dünya nüfusu 1,65 milyardan 6 milyara yükseldi. 1970 yılında, dünyada şu ankinin yaklaşık yarısı kadar insan vardı. Bu gidişle 2037 yılında dünyada 9 milyar insan olacağı tahmin ediliyor.
Hızlı nüfus artışı, iş alanlarının köyden şehirlere kayması sebebiyle plansız ve sağlıksız şehirleşme, altyapı sistemlerinin yetersizliği, denetimsiz sanayileşme ve tüm bunların sonucunda devasa boyutlarda çevre kirliliği.
Her dakika bir milyon plastik şişenin çöpe atıldığını biliyor muydunuz? Yani her yıl 5 milyon tek kullanımlık plastik şişe çöpe atılıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre mevcut durum devam ederse 2050 yılına kadar okyanuslar balıktan çok plastiğe ev sahipliği yapacak.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporunda belirtildiği gibi, sera gazları şu anda radikal bir şekilde azaltılsa bile, yakın gelecekte ortalama sıcaklık artışı büyük olasılıkla 1,5°C’yi aşacaktır. Bu tür bir sıcaklık artışı, buzulların erimesi, hayvan ve bitki türlerinin yok olması, orman yangınları ve kuraklıklar gibi feci sonuçlara yol açabilir. Tabii en önemlisi bütün bunlar aynı zamanda insan neslinin sonu demektir.
Bu nedenle, hem insanlar hem de işletmeler, iklim değişikliğiyle mücadelede ve sürdürülebilirliği destekleyen önlemlerin alınmasında temel bir rol oynamaktadır.
“Halihazırda regülasyonların çok sıkı bir şekilde denetlendiği ilaç sektöründe, özellikle son yıllarda hükümetler ve uluslararası kurumlar arasında sürdürülebilirliğe artan odaklanma, bu düzenlemelerin artarak genişlediğini tüm sektöre gösterecektir.”
ÇOK BOYUTLU BİR KAVRAM
Sürdürülebilirlik çok geniş bir kavram; işin sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel çok derinlemesine boyutları var. Çevresel sürdürülebilirlik, ekonomik ve sosyal ilerlemeden ödün vermeden biyolojik çeşitliliğin korunmasına odaklanır. Çevresel sürdürülebilirliğin temelleri şunlardır: Suyu korumak, enerji tasarrufu yapmak, atıkları azaltmak, geri dönüştürülebilir ambalaj kullanmak, plastik kullanımını sınırlamak veya ortadan kaldırmak, sürdürülebilir ulaşım kullanmak ve kağıdı yeniden kullanmak; dolayısıyla çevre florasını korumak.
Günümüzde özellikle çevresel sürdürülebilirlik olgusunun, toplumun önemli kabul edilebilecek sayıda çoğunluğundan oluşan kesiminin ya da geri kalanları etkileme kabiliyetleri yüksek olan kişilerden oluşan kesimin dikkatini çekmesi, Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) toplantıları gündemine girmesiyle oluştuğunu düşünüyorum. Aslında bu forumun da gündemine girmesinde İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in katkılarını da yabana atmamak gerekir.
Ekonomik sürdürülebilirliği ise kısaca; uzun vadeli finansal istikrar yaratmak için doğal ve finansal kaynakları koruma uygulamasıdır şeklinde tanımlayabiliriz. Sürdürülebilir bir sistem, minimum olumsuz etkiyle, gelecek nesillere finansal istikrar ve zenginlik yaratmak için dünya çapında değerli kaynakların tüketimini azaltmak anlamına gelebilir. Örneğin, şirketler, hükümetler ve tüketiciler, fosil yakıtların kullanımını azaltarak ve alternatif yakıt kaynaklarına odaklanarak, fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonların ve kirliliğin küresel etkisinin azaltılmasına yardımcı olmak için son yıllarda daha önceki dönemlerde görülmemiş ölçüde faaliyetlerde bulunuyorlar. 2022 yılında elektrikli araç satışlarının 8 milyon adetlere yaklaşması ve önümüzdeki yıllarda 15 milyon adetlere doğru aratacak olması bunun önemli göstergelerinden birisidir.
Bir de sosyal sürdürülebilirlik kavramı var ki bu ancak başka bir yazının konusu olabilecek kadar geniş bir kavram. Kısaca insanların yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerde neye ihtiyaç duyduklarını anlayarak, refahı destekleyen sürdürülebilir başarılı yerler yaratma sürecidir şeklinde özetleyebiliriz.
İLAÇ SEKTÖRÜ
Peki sürdürülebilirliğe, daha çok içinde bulunduğumuz sektör olan ilaç sektörü tarafındaki önemi, çevreye olan etkisi ve vizyonu açısından bakarsak?
İlaç endüstrisi, özellikle son yüz yılda geliştirdiği inovasyonları ile evrensel sağlığın ve dolayısıyla refahın temelini oluşturduğundan, toplum için değer yaratmak üzere benzersiz bir konuma sahiptir. COVID-19 pandemisi, ilaç endüstrisinin toplum ve ekonomi için önemini çarpıcı bir şekilde herkese göstermiştir. Ancak bu aynı zamanda beklentileri de yükseltiyor ve sektörde sürdürülebilirlik konusuna odaklanmayı zorlaştırıyor.
Halihazırda regülasyonların çok sıkı bir şekilde denetlendiği ilaç sektöründe, özellikle son yıllarda hükümetler ve uluslararası kurumlar arasında sürdürülebilirliğe artan odaklanma, bu düzenlemelerin artarak genişlediğini tüm sektöre gösterecektir.
Şimdiden önlem alan şirketler, gelecekteki maliyetleri ve riskleri önemli ölçüde azaltabilir ve eş zamanlı olarak değerlerini artırabilir.
ABDİ İBRAHİM
Ben 2021 yılının mart ayında, Abdi İbrahim’in en büyük bölümlerinden birisi olan solunum sistemi hastalıklarında kullanılan ilaçlarımızın tanıtımını yapan solunum direktörlüğünün başına getirildim. Bu bölümde en önemli ürünlerimiz olan inhaler cihazlarımız ile ilgili medikal müdürlerimizden eğitim alırken, rakip ürünler ve bizim ürünlerimizin olduğu çeşit çeşit cihazlardan oluşan neredeyse küçük bir çuval dolusu cihazı bir arada görünce, ilk aklıma gelen bu kadar plastik cihazın doğada nasıl çözündüğü oldu. Her yıl milyonlarca hastaya, hayatlarını tehdit eden astım ve KOAH gibi hastalıklarda ilaçlarımız ile şifa verirken, bir yandan da bu süreçlerin mutlaka sürdürülebilir olması gerektiği fikri zihnimde aynı anda ve aynı önemde belirmeye başlamıştı. Solunum direktörlüğü olarak yeni yapılanmamız sonrası ilk start verdiğimiz projelerden birisi belki de birincisi, astım ve KOAH tedavisinde kullanılan yılda yaklaşık 20 milyon inhaler cihazın çevreye olan etkilerini minimize etmek amacıyla başlattığımız Abdi İbrahim Solunum Markası ve Sürdürülebilirlik Projesi’dir.
Gönüllü arkadaşlarımız ile birlikte oluşturduğumuz proje grubumuz, ilacın etken maddesi ile başlayan üretim süreçlerinden hastaya ulaşana kadarki tüm evrelerinin karbon emisyon değerlerini tespit ederek bu değerleri en minimuma getirmeyi hedefliyoruz. Bu projemiz uzun soluklu ve birkaç fazdan oluşacak. İlk fazda; Life Cycle Assesment (LCA, yaşam döngüsü değerlendirmesi) gerçekleştirdiğimiz ürünlerimizin üretim hattına girişten hastaya ulaşıp atık haline dönüşünceye kadar tüm evrelerini değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmeler sonrasında, üretim faaliyetlerimizi yeni materyal ve metotlar ile karbon nötr anlayışı içerisinde dönüştürmeye hazırlanıyoruz. Bu konudaki adımlarımızın yalnızca kendi üretim faaliyetlerimizle de sınırlı kalmamasını planlıyoruz. Hammaddesinden kapsülüne, solunum cihazından ürün paketlerine kadar üretim faaliyetlerinde paydaşımız olan tedarikçilerimizle de karbon nötr anlayışı noktasında iş birliği gerçekleştirerek ilerleme hedefinde olduğumuzu belirtmek isterim.
Abdi İbrahim ailesinin bir üyesi olarak temel ilkemizin hayatı iyileştirmek olduğunu söylemeliyim. Hayatı iyileştirmeyi sadece hastayı ve hastalığı iyileştirmek olarak değil, daha geniş bir kavram olarak kabul ediyoruz. Hayatı iyileştirme yolculuğunda bugünün ve bugünün gerekliliklerinin ötesinde insanın ve hayatın gelecek ihtiyaçlarına dair önemli hedeflerle ilerliyoruz. Bunları gerçekleştirirken elbette ki dünya ekosistemi ile sürdürülebilir bir ilişki içinde olmanın vazgeçilmez olduğunun farkındayız. Sürdürülebilirlik temamızın temeli, insan ve doğa ilişkisini olabildiğince doğa lehinde davranarak sinerji ile devam ettirmek üzerine kurulu.
Çevresel taraftaki en önemli hedefimiz; 2030 yılında karbon nötr bir ilaç şirketi olmak. Bu doğrultuda, tüm tesislerimizde, Türk ilaç sektöründe ilk defa I-REC sertifikalı olarak %100 yenilenebilir enerji kullanıyor; doktorlarımız ve hastalarımızın hizmetine sunduğumuz ürünlerimizin karbon ayak izini küçültüyoruz. Hatta 2019 yılından bu yana yaptığımız çalışmalarla ürün başına düşen karbon ayak izini %17 oranında düşürdüğümüzü söyleyebilirim.
Türk ilaç sektöründe sürdürülebilirlik alanında bir ilke daha imza atarak, 2020’den beri dünyanın en büyük çevresel raporlama platformu olan Karbon Saydamlık Platformu CDP’ye raporlama yapıyor ve değerlendirmeye tabii tutuluyoruz. Bununla da yetinmeyip, 2022 Haziran ayında ise karbon emisyonu azaltım taahhütleri Bilim Temelli Hedefler Girişimi (SBTi) tarafından onaylanan ilk ve tek Türk ilaç şirketi konumuna geldik.
HEAL2030 adını verdiğimiz ve ESG (Environmental, Social, Governance / Çevresel, Sosyal, Yönetişim) bakış açısı ile takip ettiğimiz sürdürülebilirlik stratejimizin temel mottosu ‘Geleceği İyileştirmek’.
Abdi İbrahim sektör liderliğinin yanı sıra, Türk ilaç endüstrisinin düşük karbon dönüşümüne ve sürdürülebilirliğine de öncülük etmeyi hedefliyor. Bu hedef doğrultusunda, üretim süreçlerimizde daha az ambalaj malzemesi kullanılması, tüketici sağlığı ürünlerimiz için biyobozunur ambalaj geliştirilmesi, üretim atıklarının azaltılması ve endüstrimizin lineer yapısının döngüsel hale getirilmesi için ülkemizin önde gelen üniversiteleri ile projeler yürütüyor ve bu projelere kaynak aktarıyoruz.
Abdi İbrahim olarak biz de pandemiyle beraber global olarak büyük bir ivme kazanan dijital dönüşüme adapte olurken aynı zamanda sürdürülebilirlik stratejimize katkı sağlayarak karbon ayak izimizi en aza indirecek modeller geliştiriyoruz. Dijital ve yeşil dönüşümün eş zamanlı ilerlemesi olarak özetleyebileceğimiz ‘ikiz dönüşüm’ konseptine uygun projeler ile odaklandığımız Sür- dürülebilir Kalkınma Amaçları’nın gerçekleştirilmesi için çalışıyoruz. Türk ilaç sektörünün lideri ve 111 yıldır kendini hayatı iyileştirmeye adamış bir marka olarak, gezegenimizin yarınlarına yönelik çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz.
Fikir Liderleri Dergisi‘nin tamamını okumak için; etik değerlerine, kanunlara ve uyum kurallarına sıkı sıkıya bağlı hareket eden Fikir Liderleri Dergisi’nin ücretsiz abonelik linkinden, önce kayıt olup sonra giriş yapabilir; aynı zamanda daha önce yayımlanmış tüm sayılarına da ulaşabilirsiniz.
Fikir Liderleri Dergisi 3 ayda bir yayımlanıyor ve tamamı sadece hekimler ile sağlık profesyonellerine ve bürokratlarına ücretsiz ulaştırılıyor.
Yorum yaz
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.