Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Dincer, “Kanserin erken teşhisi için kişinin herhangi bir sağlık sorunu veya şikayeti olmasa bile özellikle rahim ağzı, meme, kalın bağırsak, riskli hastalarda akciğer kanserleri için düzenli tarama testlerini yaptırması, olası kanser durumunda tedavi oranını ciddi ölçüde artırmaktadır” dedi.
Prof. Dr. Murat Dincer, 4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya genelinde her yıl ortalama 18 milyon kişiye kanser tanısı konulduğunu, 9 milyonu aşkın kişinin de kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtti. Dincer, şöyle devam etti: “2020’de yeni kanser vaka sayısı 19.3 milyon iken kanser nedeniyle ölüm sayısı 10 milyon olarak bildirilmiştir. Dünyada her 5 kişiden biri yaşamı boyunca kansere tanısı alırken her 8 erkekten biri ve her 11 kadından biri kanser sebebiyle hayatını kaybetmektedir. 2020 istatistiklerine göre kadınlarda en sık görülen kanser türü %11.7 oranıyla (2,3 milyon yeni vaka) meme kanseri olarak bildirilmiştir. Türkiye’deki kanser görülme sıklığı dünyadaki kanser ortalamasının altında yer almakta olup gelişmiş batı ülkelerinden ve ABD’den daha düşük bir ortalamaya sahiptir. Erişkin kanserlerinde ortalama kanser tanı yaşı 55-60 yaş arasındadır. Akciğer kanseri (%11.4), kalın bağırsak (kolorektal) kanseri (%10), prostat kanseri (%7.3) ve mide kanseri (%5.6) diğer sık görülen kanserler arasındadır. 2030 yılına kadar kansere bağlı tüm erken ölümlerin %75’inin düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.”
Son yıllarda erken tanı ve kanser tedavilerindeki gelişmeler sayesinde hastaların yaşam süresinin önemli ölçüde uzadığını belirten Dincer, “Kanser hastalarını temelde erken ve ileri evre kanser tanısı alan hastalar olmak üzere iki ana gruba ayırıyoruz. Özellikle erken dönemde kanser tanısı alan hastalarda temel hedefimiz hastayı tamamen hastalıktan kurtarmak iken, ilerlemiş dönemde hastalığı tespit edilen kanser hastalarında hedefimiz hastaların yaşam kalitesini arttırarak kanseri kronik bir hastalık gibi yönetmektir. Erken dönemde hastalığı tespit edebilmek için tarama yöntemleri büyük önem taşımaktadır. Kanser taramasının yaygınlaşmış olması ve toplumda kanser farkındalığının arttırılması erken tanı başarısını büyük ölçüde arttırmıştır. Kanserin erken teşhisi için kişinin herhangi bir sağlık sorunu veya şikayeti olmasa bile özellikle rahim ağzı, meme, kalın bağırsak, riskli hastalarda akciğer kanserleri için düzenli tarama testlerini yaptırması, olası kanser durumunda tedavi oranını ciddi ölçüde arttırmaktadır. Erken tanı sonrası erken tedavi ile hastalıkların ilerlemesine dur diyebilir, yaşam kalitesini yükseltebiliriz” dedi.
KANSER TEDAVİSİNDE GELECEKTE EN ÇOK UMUT VAAT EDEN GELİŞİM ALANLARI
Kanser tedavisinde son 20 yılda çok önemli gelişmeler olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Dincer, “Bu başarının temelini akıllı ilaçlar (kanserde tanımlanan hedefe yönelik tedaviler) ve immunoterapi (hastanın kendi bağışıklık sisteminin kendi tümörüne karşı aktive edilmesi) tedavisi olmuştur. Akıllı ilaçların ve immunoterapi tedavilerinin başarısını kanserin genetik yapısı belirlemektedir. Kanserin genetik haritasının çıkarılması, kanser tedavisinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kansere neden olan mekanizmaların saptanmasına ve tedavide bu mekanizmaların hedeflenebilmesine olanak sağlamıştır. Bu önemli gelişme, özellikle belirli tümörlerde, genetik biyobelirteç testlerinin yapılmasının gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. Bu sayede hastalığa neden olan genetik değişikliği saptamakta ve o genetik değişiklik için geliştirilmiş ilaçları kullanabilmekteyiz. Akıllı tedaviler, hücrenin kanserleşmesine sebep olan mekanizmayı hedef alarak etki etmektedir. Hedefe yönelik tedavilerdeki en büyük gelişmeler akciğer kanseri ve melanom gibi çok hızlı ilerleyen kanserlerde sağlanmıştır. Örneğin akciğer kanserinde, kanserli dokunun gen yapısında değişiklik (mutasyon) saptanırsa, kemoterapiye gerek olmaksızın bu gen değişikliklerini hedefleyen tablet şeklindeki ilaçlarla hastalık kontrolü sağlanabilmektedir. Üstelik bu ilaçların etkinliği kemoterapiden daha yüksek olmaktadır. Bu tedavilerle %80’lere varan başarı elde edilmekteyken, kemoterapi ile bu ancak %30’larda kalmaktadır. İmmunoonkolojik tedaviler olarak adlandırılan ikinci grup yeni tedaviler ile bağışıklık sistemi hücrelerini güçlendirerek vücuttaki tümörlere saldırmaları sağlanmaktadır ve akciğer, melanom, böbrek, mesane, baş boyun, mide ve kalın bağırsak kanserlerinin bazı türlerinde etkin olarak kullanılmaktadır. Bugün artık ileri evre hastalıkta sadece immünoonkolojik tedavilerle, bazen kemoterapiyi hiç kullanmadan, iyi sonuçlar elde edilebilmekte ve hastalık kontrolü sağlanabilmektedir. Yeni geliştirilen ilaçlar daha çok kanserli hücreleri etkilemekte, normal hücreleri nadiren etkilemektedir. Bu sayede tedavi başarısı artmakta, bunun yanı sıra olası yan etkiler de daha az görülmekte ve hastaların yaşam kaliteleri daha az etkilenmektedir. İmmunoonkolojik tedavileri daha yaygın kullanabilmemiz tedavi başarımızı artıracaktır.” dedi.
KANSER YÜKÜ TÜM ÜLKELER İÇİN ÖNEMLİ BİR SORUN
Ülkemizin de dahil olduğu dünyanın pek çok ülkesinde kanserin kalp damar hastalıklarından sonra ikinci en sık ölüm nedeni olduğuna dikkat çeken Dincer, sözlerine şöyle devam etti: “Kanser yükünde hızlı artış dünya çapında halk sağlığı ve sağlık sistemi için bir sorun teşkil etmektedir. Gelişmiş ülkeler için dahi gelecek yıllarda tanı konacak çok sayıda kanser hastasının tedavisi, palyatif-destekleyici tedavileri ve terminal dönem bakımı için yeterli bütçe temini önemli bir sorun olacaktır. Kanser tedavisi birçok bilim dalı ile birlikte multidisipliner olarak yönetilmesi gereken bir süreçtir. Tıbbi onkolojinin yanı sıra patoloji, radyasyon onkolojisi, cerrahi, radyoloji gibi branşların işbirliği içinde çalışması zorunludur. Ülkemizdeki tıbbi onkoloji uzmanı sayısı her geçen gün hızla artmaktadır ve hemen hemen her ilde gelişmeleri yakından takip eden iyi eğitimli yetkin tıbbi onkologlarımız mevcuttur. Derneğimiz de onkoloji uzmanlarının eğitiminin güncel verilere göre standardizasyonu için düzenli kurslar düzenlemekte ve yurtdışı eğitim desteği sağlamaktadır. Bu zincirin halkalarından birinin zayıf/eksik olması durumunda hastalara ‘nitelikli’ hizmet verilmesinde aksamalar olabilmektedir. Tıbbi onkoloji uzman sayısının artmış olması güzel bir gelişme olsa da sağlanan hizmetin niteliği açısından “her şehirde bir tıbbi onkoloji uzmanı” yerine belirli il merkezlerinde hizmet verilmesi uygun olacaktır. Tüm bu faktörlerin yanında kanserin ciddi ölçüde önlenebilir bir hastalık olduğu gerçeği Ulusal Sağlık Politikasında kanserle mücadele konusunun hak ettiği önemi arttırmaktadır.”
SAĞLIKLI BİR YAŞAM BİÇİMİ KANSERDEN DE KORUMAKTADIR
Sağlıklı bir yaşam biçimini benimsemenin birçok hastalıkta olduğu gibi kanserden korunmada da önemli olduğunu vurgulayan Dincer, “Sigara içmemek, sigara içiliyorsa sigarayı bırakmak çok önemlidir. Akdeniz tip beslenme, düzenli egzersiz yaparak daha sağlıklı olmak için ideal kiloya yakın olmak ve hareketli bir hayat sürmek önemlidir. Eğer bunları uygularsak kanser ve benzeri hastalıklarla ilgili riski azaltmak mümkündür. Sonuç olarak; kanser bir halk sağlığı sorunudur. Kanserle mücadele ederken sağlıklı yaşam tarzını benimsemek hem kanserden korunma hem de kronik hastalıklardan (kalp damar hastalıkları gibi) korunma adına oldukça önemlidir. Kanserden korunmanın yanı sıra erken tanı hayat kurtarır. Kanser tanısı alan hastalarımızın ilgili hekimlere güvenmesi, tedavi ve takiplerinin ilgili uzmanlarca yapılması en akılcı yaklaşımdır.”
Yorum yaz
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.