Fark edilmeden ilerleyen göz tansiyonu, zamanında müdahale edilmediğinde körlüğe yol açıyor!..
Halk arasında ‘göz tansiyonu yüksekliği’ olarak bilinen glokom hastalığı, dünyada geri dönüşümsüz körlüğün en sık nedeni. Glokom, günümüzde dünya genelinde 6 milyonu tam kör olan yaklaşık 78 milyon kişiyi etkiliyor. Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Başkanı Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç, 7-13 Mart tarihleri arasında düzenlenen Dünya Glokom Haftası kapsamında glokoma karşı toplumsal farkındalığı artırmaya yönelik açıklamalarda bulundu.
Göz tansiyonu artışı olarak da bilinen glokom, genellikle göz içi basıncının artmasıyla karakterize bir hastalıktır. Bu durum zaman içerisinde, görme siniri hasarı, çevresel görme alanı kaybı ve son olarak körlükle sonuçlanabilir. Göz içi basıncı ne kadar yüksekse, görme sinirinin hasar görme olasılığı da o kadar yüksektir. Ne yazık ki hastada bu semptomlar her zaman fark edilebilir algıda değildir ve glokom, özellikle yaşlılarda körlüğün en yaygın sebebidir. Bu nedenle, düzenli göz muayenesinin yaptırılması önerilmektedir.
Türkiye’de 2,5 milyona yakın glokom hastası olduğu tahmin edilirken her 4 hastadan yalnızca biri teşhis edilebiliyor. Geri dönüşümsüz görme kaybına yol açan glokomun en önemli özellikleri arasında, hastaların büyük bir bölümünde sinsi seyretmesi ve geç tanı konulması yer alıyor.
Migren sanılan ataklar göz tansiyonu çıkabilir
Dünya Glokom Haftası’nda konuşan Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Başkanı Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç; “Açık açılı glokom olarak bilinen ve en sık rastlanılan glokom tipinde hastalık genellikle bir başka şikayetten ötürü göz muayenesine gelen hastalarda tesadüfen tespit ediliyor. Birçok hasta genellikle 40 yaşından sonra yakın görme bozukluğundan dolayı göz hekimine başvurduğunda göz tansiyon hastası olduğunu öğreniyor. Dar açılı glokom olarak bilinen bir başka glokom tipinde ise hastalar glokomun belirtilerini migren ataklarıyla karıştırıyor. Migren sanılan baş ağrıları aslında sinsice ilerleyen ve zamanla körlüğe yol açabilen göz tansiyon hastalığı çıkabilir. Glokomun hangi tipi olursa olsun erken tanı ve müdahale ile hastalık kontrol altına alınarak görme yetisinin korunması sağlanabiliyor” dedi.
Glokom genetik yatkınlığı olan bireylerde daha sık görülüyor
Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç; “Glokomun en sık görülen tipi açık açılı ya da diğer bir deyişle sinsi glokomdur. Özellikle anne, baba ve kardeş gibi birinci dereceden yakın akrabaların glokomlu olması hastalığın aile üyelerinde görülme riskini 7 kat arttırıyor. Daha nadir olan dar açılı glokom ise kadınlarda, yüksek hipermetrop kimselerde daha sık görülebiliyor. Glokom genellikle ileri yaş hastalığı olarak bilinse de gerçekte gençlerde hatta yeni doğan bebeklerde ve çocuklarda dahi ortaya çıkabiliyor. Diyabet, göze ait nedenler veya başka sebeplerden uzun süreli kortizon tedavisi, geçirilmiş göz yaralanmaları glokom için diğer risk faktörlerini oluşturuyor. Glokom genelde yüksek göz içi basıncının bir sonucu olarak ortaya çıkmakla birlikte bazı özel koşullarda normal hatta düşük basınçlarda bile glokom oluşabiliyor. Normal tansiyonlu glokom olarak adlandırılan bu tip genellikle damarsal problemleri, düşük kan basıncı, uykuda nefessiz kalma (uyku apnesi) sorunları olanlarda görülebiliyor” diye konuştu.
Göz tansiyonu zamanında müdahale edilmediğinde körlüğe yol açıyor
Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç; “Glokomun günümüzde müdahale edilebilen en önemli nedeni göz içi basıncının yüksek olmasıdır. Normal koşullarda göz içinde sürekli üretilerek bazı göz dokularımızı besleyen ve gözümüzün şeklini koruyan bir göz içi sıvısı mevcuttur. Bu sıvının göz içinde yer alan özel kanallardan gözü terk ederek kan dolaşımına karışması gereklidir. Aköz sıvısının üretilmesi ve göz dışına çıkışı arasındaki denge “normal göz tansiyonu”nu oluşturur. Bu ölçülebilir bir değerdir ve 10-21 mmHg olarak kabul edilmiştir. Bu dengenin bozulması yani sıvının göz dışına çıkışının azalması sonucu gözün tansiyonu yükselir. Göz içindeki yüksek basıncın uzun süreli devam etmesi sonucunda da görme sinirini zedelenir. Göz içi basıncı artışı sırasında hastanın hiçbir şikâyeti olmayabilir, ancak zamanla önce çevresel alan (perifer) görmesi daralır sonra tam körlük oluşur. Görme siniri kendini yenileyemeyen bir yapı olduğu için müdahale ile kayıplar geri getirilemez ancak hastalığın durdurulması ya da kötüleşmesi önlenebilir. Bu nedenle belirti vermeksizin seyreden bu hastalığın erken teşhisi çok önemlidir. Bu da ancak toplumda glokoma karşı duyarlılığın arttırılması ile mümkündür” dedi.
Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç; ayrıca göz muayenesinin ayrılmaz bir parçası olan göz tansiyonu ölçümünün glokom teşhisinde ilk adım olarak çok önemli yeri olduğunu, ancak sadece basınç ölçümü ile tanı ve tedavi planlamasının yapılmadığını, görme alanını ölçen ya da görme sinirindeki erken kayıpları dahi yakalayabilen diğer ileri yöntemlerle hastaları takip ettiklerini vurguladı. Prof. Dr. Yalvaç, özellikle miyop ameliyatı geçirmiş kimselerde kornea dokusunun inceldiğini, bu durumun yanlış olarak göz tansiyonunun normal olarak ölçülmesine yol açabileceğini ve hastalığın atlanabileceğini belirterek bu hastaların daha dikkatli olmalarının altını çizdi.
Bebeklerde de glokom olabileceğini hatırlatan Prof. Dr. Ilgaz Yalvaç; “Göz sıvısını dışarı taşıyan göz içi kanalların gebelik döneminde tam gelişmemesi durumunda fetüste göz tansiyonu artabilir ve bebek bazı belirtilerle dünyaya gelir. Doğumsal (konjenital) glokom dediğimiz bu tip erişkin glokomlarından çok farklıdır. 3 yaşına kadar bebeklerde gözün dış tabakası çok elastik olduğu için artan basınç gözü büyütür, bebek iri gözler ile doğabilir. Bu tek taraflı olursa daha kolay fark edilebilir ancak iki taraflı olduğunda gözden kaçabilir. Aile özellikle tek veya iki taraflı büyük gözlü bebeklerde dikkatli olmalıdır. Bu bebeklerde aşırı sulanma, ışıktan rahatsızlık vardır ve göz rengi iyi seçilemez. Bu belirtiler varsa derhal bir göz hekimine başvurmalıdırlar.” dedi.
Yorum yaz
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.