BANKACI PERSPEKTİFİNDEN EKONOMİYE BAKIŞ!
Geride bıraktığımız yılda, herkesin öngörülerinin çok ötesinde, sınırları zorlayan bir salgın süreci ile karşı karşıya kaldık. Fakat bu tür durumlarda önemli olan organize olma kabiliyetidir, biz bu açıdan oldukça yetkin bir insan kaynağına sahibiz. Her şeyden önce çalışanlarımızın ve müşterilerimiz sağlığını korumaya özen göstererek ülkemizin içinden geçtiği bu zor dönemde işimizi en iyi şekilde yapmaya çalıştık.
2020’DEN 2021’E EKONOMİK DEĞERLENDİRME
2020, sadece Türkiye için değil tüm dünya için olağan dışı bir yıl oldu. Ekonomiler yılın ikinci çeyreğinde yavaşlarken, OECD bölgesinde ikinci çeyrekte daralma yüzde 9,8’e ulaştı. Avrupa Birliği’nde ise yüzde 11,7 küçülme yaşandı.
Türkiye, bütün yaşanan olumsuzluklara rağmen yıl sonunda büyümeyi pozitif kapamayı başarabilen nadir ülkelerden birisi olacak. Tek bir sektöre bağımlı olmayan ekonomik yapımız dengeyi sağlamamıza da yardımcı oldu. Sağlık sektörümüzün alt yapısının kuvvetli olması, büyük bir özveri ile gece gündüz demeden çalışan sağlık personelimiz, taşımacılık sektöründe ve tarımda çalışan arkadaşlarımız, bütün bankacılık sisteminde hizmet veren meslektaşlarımız tedarik zinciri ve finansal sistemin kesintisiz çalışmasını sağlayarak, ekonomimizi ayakta tuttular.
2021 ekonomide ve sosyal hayatta yeniden istikrarı sağlama yılı olacak
2020 yılı tüm kayıplara rağmen birçok açıdan farklı deneyimler edindiğimiz bir yıl olarak aynı zamanda bir kazanım yılı oldu. Dijitalleşme, esnek çalışma modeli ve toplumsal dayanışma mekanizmaları bunların başında geldi. Bunların salgın sonrasında da devam edeceğini öngörüyorum. Bu açıdan baktığımızda 2021, ekonomide ve sosyal hayatta yeniden istikrarı sağlama yılı olacak. Bunun için özellikle yılın ilk çeyreği bir geçiş dönemi olurken, aşının tüm dünyada geniş kitlelere ulaşmasından önceki zaman dilimini iyi değerlendiren ülke ekonomileri, ilerleyen dönemde öne çıkacak. Biz de elbette, başta kontrollü sosyal yaşamın gereklerini yerine getirerek ekonomide istikrar sağlayabilir, ev ödevlerimizi iyi yaparsak 2021’de yeniden yüzde 4 civarındaki potansiyel büyüme oranını yakalayabiliriz. Bankacılık ile ilgili Merkez Bankası’nın attığı adımlar ve ekonomi yönetiminin makroekonomik istikrar, finansal istikrar ve fiyat istikrarına yönelik yaklaşımı öngörülebilirliği artıracaktır. Bankacılık sektörü öngörülebilirliği daha yüksek, verimliği artırmaya yönelik kredi kanallarını daha etkin bir şekilde kullanabilecektir. Bu da önümüzdeki dönemde reel sektörde çarkların daha sağlıklı bir şekilde işlemesini, sürdürülebilir büyüme ve ekonomik istikrarı beraberinde getirecektir.
Dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek gerekecek
Dünya ekonomisinde ise salgın sonrası dengelerin yeniden kurulacağına yönelik önemli ekonomik ve politik gelişmelerin işaretleri alınıyor. Asya-Pasifik bölgesindeki 15 ülkenin dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olarak bilinen Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık anlaşmasını imzalaması bu konuda güncel bir örnek. ABD’de değişen yönetimin ticaret savaşlarıyla geçen beş yılın ardından bu konuda atacağı adımları ve Brexit sonrası Avrupa’da yaşanacak gelişmeleri yakından takip etmek gerekecek.
Salgın döneminde özellikle tedarik zincirinde yaşanan sorunlar, bu konuda çözüm arayan ülkelerin rotasını kısmen Türkiye’ye çeviriyor. Bu açıdan Türkiye’nin, uzun süredir rafta olan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Asya-Pasifik, ABD gibi gelişmiş pazarlara yönelik ve İngiltere ile imzaladığımız gibi çok yönlü serbest ticaret anlaşmaları ve yeni ticari iş birlikleri üzerine yeniden düşünmesi önem arz ediyor. Bununla birlikte 2021’de bir süre daha devam edeceği öngörülen küresel düşük faiz ortamı da Türkiye’yi desteklemeye devam edecektir. Merkez Bankası’nın fiyat istikrarına ve şeffaflığa yönelik vurgusu ve bu konuyu destekleyen uygulamaları, öngörülebilirliği artıracağı için, son dönemde tekrar görmeye başladığımız, uzun vadeli yatırımcıların yüzünün yeniden Türkiye’ye dönmesini sağlayacaktır. Bu, öncelikle para ve sermaye piyasalarına fon akışı yoluyla, daha uzun vadede ise reel sektöre yabancı yatırımcıların tekrar gelmesi anlamına geliyor. Bu fotoğrafı göz önünde bulundurduğumuzda, aşının yaygınlaşmasına kadar geçecek süreyi çok iyi değerlendirip, fiyat istikrarını ve verimlilik artışını sürekli gündemde tutarak, süreci daha iyiye doğru hızlandırabileceğimizi düşünüyorum.
Merkez Bankası, enflasyon, döviz ve faiz, cari denge
2020’de belirsiz bir dönemden geçtik. Ekonomileri desteklemek adına tüm dünyada faizler düşürüldü. Merkez Bankası da faiz düzenlemeleriyle ekonomiyi canlandırmak için gereken adımları attı. Bu da ikinci çeyrekte ekonomiyi destekledi. Yeni ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası finansal istikrar ve fiyat istikrarı yönünde önemli adımlar atıyor. 2021 yılında öncelik enflasyonla mücadele olacak. Merkez Bankası’nın kararlı tutumu enflasyonu tahmin edilen seviyelere getirecektir. Geçmiş yıllarda, enflasyondaki ivmelenmenin büyük bir kısmı, tahmin edilen enflasyon ile beklentilerin uyuşmamasından kaynaklanıyordu fakat bu sefer Merkez Bankamız tarafından belirlenen politika ve sıkı duruş, 2021 yılı enflasyonun tahmin edilen hedefinin bile altında gerçekleşmesine sebep olabilir. Beklentilerin bu yönde değişmesi, yatırım ortamı için gereken uzun vadeli faizlerin şimdiden aşağı gelmesine sebep olmaya başladı.
Normalleşme sürecindeki kredi genişlemesi, artan altın talebi ve turizmdeki kayıplar sonucu yaşanan cari dengedeki bozulmanın ise önümüzdeki dönemde yeni bir dengelenme yaşayacağını öngörüyorum. FED ve ECB başta olmak üzere büyük merkez bankalarının ise aşı tamamen yaygınlaşana kadar ekonomileri desteklemeye devam edeceğini düşünüyorum.
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE NELER OLDU VE NE BEKLENİYOR
Türk bankacılık sektörü 2020’de sağlam kurumsal altyapısı ve bilançosuyla krizlere karşı dirençli olduğunu bir kez daha gösterdi. Sektörümüz bir yandan yüksek karşılıklar ayırarak risklere karşı kendini korurken, bir yandan da ekonominin sürdürülebilirliğini sağlamak için reel sektörü desteklemeye devam etti. Sektörümüz temel olarak ekonominin sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik bir çaba sergiledi. Bu anlayışla kamu, düzenleyici kurumlar, özel sektör ve müşteriler başta olmak üzere tüm paydaşlarla iş birliği içerisinde gerekli adımlar atıldı. Değişken küresel koşullara rağmen dış finansman kaynaklarına erişilebilirlikte herhangi bir sorun yaşanmadı. Sendikasyonlar yenilendi. Dijitalleşme ve teknolojiye uzun yıllardır yatırım yapan sektörümüz, salgın ile hızla yükselen dijital taleplere, yenilikçi uygulamalarla cevap vererek bu konuda öncü olduğunu bir kez daha gösterdi. Küresel belirsizliklere ve piyasa koşullarına rağmen sektörümüz 2020’de büyüme kaydederek finansal sistem aracılığıyla ülke ekonomisine olan katkısını sürdürdü.
2021, istikrarlı kredi büyümesine odaklanılan bir yıl olacak
Salgın sebebiyle yaşanan parasal genişleme döneminde tüm dünyada kredi muslukları sonuna kadar açıldı. Ülkemizde de benzer bir eğilim vardı. Önümüzdeki dönemde ise daha dengeli, makro istikrarı destekleyen, finansal istikrara katkı sağlayan bir kredi büyümesi olacağını öngörüyorum. Sektör için kredilerin risk maliyeti ve aktif kalitesinin ön planda olacağı, sürdürülebilir büyümeye odaklanılan bir yıl olacak. Sektörde Türk Lirası’na doğru bir yönelim olacak. Bankaların Merkez Bankası’na bağımlılığı bir süre devam edecek. Ancak yılın ikinci yarısıyla birlikte olağanüstü dönemden çıkarak Merkez Bankası fonlamasına daha az ihtiyaç duyulacak bir döneme girebileceğimizi öngörüyorum. Özellikle büyümenin taşıyıcısı olacak sektörlere ve şirketlere yönelme daha belirgin olacaktır.
Ekonomide üçüncü çeyrekte yaşadığımız ivmenin daha dengeli ve sağlıklı bir versiyonunu 2021 ikinci çeyreği itibariyle görebiliriz. Özellikle öngörülebilirlik arttıkça şirketler tarafında yatırımlar yeniden canlanacaktır. Tüketici tarafında ise daha çok ertelenen talepler gündeme gelecek. Burada faiz oranları daha dengeli olduğu için tüketim talebinin daha temel ve öncelikli ihtiyaçlara yöneleceği söylenebilir. Şirketler tarafında ise işletme sermayesi ihtiyacı, yeni makine alım ihtiyacı ve modernizasyon ihtiyacına yönelik kredi talebinin yılın ikinci yarısı itibariyle güçlenebileceğini öngörüyorum. Çünkü 2018 ikinci yarısından bu yana yaşanan gelişmelerden dolayı şirketler sürekli frene basmak zorunda kaldı. Bu yüzden salgın sonrası ertelenen birçok yatırımın devreye girmesi gerekecek. Kapasite artışı ihtiyacı doğacak. Bu sebeple özellikle büyümenin sürükleyici gücü olacak sektörler ve şirketler başta olmak üzere kredi talebi artacaktır. Burada ölçekten ziyade; yenilikçi, ihracat odaklı ve verimli çalışarak salgına rağmen büyümesini sürdüren şirketlerin desteklenmesi bankacılık sektörünün kredi kalitesini artıracaktır. Bu süreci başarı ile atlatmış büyük ölçekli şirketlerimiz olduğu gibi çok sayıda ve çok başarılı KOBİ’lerimiz de var. Bu şirketler hepimizin ortak değerleri; sürdürülebilir bir kalkınma için hep beraber desteklemeli ve büyütmeliyiz.
Yorum yaz
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.